
Uluslararası Hukuk,
Orman Kanunları ve Filistini Tanıma Meselesi
Ayın Konusu

Filistin halkının bugünkü önceliği “tanınmak” değil, hayatta kalmaktır. Açlıktan ölen çocuklara, bombardıman altındaki sivillere, susuz ve ilaca erişemeyen insanlara sembolik açıklamalar değil, pratik ve somut adımlar gerekmektedir. Buna karşın, İsrail tarafı bu tanıma kararlarına sert tepkiler gösterse de açıklamaların sahada gerçek bir etkisinin olmayacağını bilmekte ve ABD desteği sürdükçe mevcut politikalarını değiştirmeye ihtiyaç duymamaktadır. Batılı ülkelerin Filistin’i tanıma yönündeki adımları, yıllardır sahnelenen diplomatik oyunun yeni bir perdesinden ibarettir. Gazze’de dünya tarihinin en büyük soykırımlarından biri yaşanırken, çocuklar açlıktan ölürken, Filistin’i tanımaktan söz etmek, bir dikkat dağıtma taktiğinden başka bir şey değildir.
Hüsnü AKTAŞ
Ümmet, Mezhep ve Rejim Üçgeninde
İran'ın Bölgesel Hedefleri
İktibas

Güvenlik konusu tarih boyunca devletlerin güven ve huzur içerisinde yaşamaları noktasında nirengi noktasını oluşturmuştur. Sosyo-politik bir unsur olan güvenlik meselesi değişen tehdit algısına bağlı olarak değişime uğrayarak günümüze kadar gelmiş ve Soğuk Savaş sonrasında güvenlik kavramı uluslararası literatürde yeniden tanımlanmıştır. Bugün Suriye iç savaşının muhalifler nezdinde kazanılmış olması ve İran Şii etkisinin tamamen kırılmış olması İran’ın Suriye üzerinden vekâlet güçlerini kullanmasını sonlandırmıştır. Ancak Suriye içerisindeki Şii nüfusun İran için her an potansiyel bir müttefik olduğu gerçeği bölgenin ne denli kırılgan bir yapıya sahip olduğunun göstergesidir.
Star Gazetesi Açık Görüş 07.08.2025
Ersan ERGÜR
Taliban’ın Zaferinin
Dördüncü Senesine Özel
Siyaset

Bu son cihadda neredeyse bütün Müslümanlar onlara sırt çevirmesine rağmen peki nasıl zafer kazandılar? Sadece Allahu Teala’ya dayanarak ve şeriatten zerrece taviz vermeyerek! Taliban, fethettiği küçücük yerlerde bile hemen kaza sistemini hayata geçirip, meseleleri şer’i mahkemelerde karara bağlanmasını sağlardı. Yani onlar için cihadın yegâne manası, şeriat ile tahkim olunmak! Aslında bütün Müslümanlara vacip olan ama Müslümanların şovenizm ve ideolojilerin gürültüleri altında unuttukları en temel mesele budur.
Harun ÇETİN
Eğitilmiş (!) Başıboşlar Kampından Çıkış
Makale

İbn Haldun gibi bazı tarihçi ve toplumbilimci uzmanlar, şehirleşmenin ve şehir kültürünün insan doğası (fıtratı) üzerindeki olumsuz etkileri üzerinde durmuşlar ve karakteri üzerindeki tahribatından bahsetmişlerdir. Günümüzde belki de otomasyonla, digital ve sanal uygulamalarla ne kadar az temas kurmuş, yapay zeka ile zihinsel becerileri esaret altına alınmaktan ne kadar azade kalmış ve enformatik çöplüklerden ne kadar uzak durabilmiş insan ve toplumlar varsa, belki de yakın gelecekte diğerlerine nazaran daha şanslı hale geçecekleri görülecektir. Zira ilk bakışta gelişme ve yaşamı daha kolay ve kaliteli/konforlu hale getirdiği zannedilen birçok hadisenin, aslında insandan ve onun karakteri, değeri ve sosyal çevresinden neleri alıp götürdüğü ilerleyen safhalarda anlaşılmakta, ancak dönüşü olmayan yola girildiği için, çoğunlukla iş işten geçmiş bulunmaktadır.
Derda PINAR
Allah’a Davet Dinin Hayatıdır
İnceleme

Bugün ise pek çok insan İslâm’ı tanımıyor ya da yanlış tanıyor. Bilgisizlik, önyargı ve yanlış temsil, dinin özünü gölgelemekte. Böyle bir zamanda susmak, sadece bir eksiklik değil; büyük bir vebaldir. Davet etmek, birini zorlamak değil; birine ışık tutmaktır. Tohum atmaktır belki de… Belki o tohum hemen filiz vermez ama bir gün yeşerme ihtimali vardır. Çünkü hakikat, bir kere kalbe düşerse, zamanı geldiğinde meyve verir.
Allah’ın arzında davetin ümmetin tamamına vacip olduğunu belirten ayetler vardır. Ayrıca hiçbir mükellef yoktur ki eliyle, diliyle veya kalbiyle daveti yerine getirebilecek olmasın.
Mustafa ÇELİK
Diyanet Eliyle
Modern Bid’at Üretimi, İyilik Yarışması ve Umre Ödülü
Sohbet

İlke olarak şahsi ibadetlerde ikinci kişilerin katkısı olmaz, ibadete ortak kabul edilmez. Öyle ki bazı fıkıh kitaplarında “abdest alırken suyu başkasına döktürmek caiz değildir” kaydı vardır. Durum böyle iken Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş tarafından ibadetlerin, iyiliklerin yarışma konusu haline getirilmesi hakkındaki açıklamaları bizi hayrete düşürmüştür. Yarışmayı kazananlara ödül olarak Umre’ye götürmek vaad edilmesi de başka bir hayret konumuz olmuştur. Oysa iyilikte önemli olan miktar değildir. İyiliğin en önemli şartı ihlastır. İhlas ise sadece Allah için olmayı gerektirir.
Kamil YEŞİL
Cihad Sevdası İmandandır
Tefsir

Cihad kelimesi günümüzde çoğu zaman yanlış anlaşılmakta, hatta kasıtlı olarak saptırılmaktadır. Oysa cihad, İslâm’ın en önemli kavramlarından biridir. Sadece savaşla değil; nefisle mücadeleden, ilim yolunda harcanan emeğe, hakikati savunmaktan adaleti ayakta tutmaya kadar uzanan geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. Bu kavramı küçümsemek ya da onu taşıyan insanları hor görmek, basit bir görüş ayrılığı değil; imanla bağdaşmayan bir bakış açısının işareti olabilir.
İslâm tarihinde cihad, yalnızca kılıçla değil, kalemle, sözle, sabırla da yapılmıştır. Peygamber Efendimiz (sav) Bedir’de kılıcıyla, Taif’te sabrıyla, Hudeybiye’de siyasi ferasetiyle cihad etmiştir. Onun izinden giden sahabiler de hayatlarını bu uğurda harcamışlardır. Bugün ise cihadın biçimi değişmiş olabilir ama özü aynıdır: Allah rızası için mücadele.
Mustafa YUSUFOĞLU
Nikâhın
Hikmeti, Sıfatı ve Keyfiyeti
Fıkıh

Yeryüzünün halifesi olan insanoğlu, cemiyet halinde yaşayan mükerrem bir varlıktır. Hafıza, ünsiyet, velâyet ve berâet duygularına haiz olan insanoğlunun, vahşi bir hayat yaşaması kolay değildir. Her insan ister-istemez, içinde yaşadığı cemiyetin değer hükümlerinden etkilenir. Herhangi bir cemiyetin mensupları; dünya ve ahiret saadetini arzu ediyorlarsa, hakka tabi olmayı ve adalete riayet etmeyi kabul etmek zorundadırlar. Allahû Teala (cc) bütün insanları belirli bir fıtrat üzere yaratmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, erkeklerin ihtirasla bağlı olduğu şeylerin başında kadınların geldiği haber verilmiştir. Erkek ve kadının birbirine meyletmeleri bir eksiklik değil, fıtratûllahın tabii bir sonucudur. İslâm dini; erkek ve kadın arasındaki sevgiyi değil, sevgiyi bahane edip meşru sınırları aşmayı haram kılmıştır.
Yusuf KERİMOĞLU
Küresel Güvenlikten Küresel Tahakküme
Kitap

BM Güvenlik Konseyi, sürekli üyelerinin jeopolitik güç mücadelesinin bir aparatı olarak işlev görmüştür. Başka bir deyişle, başat güç odakları, özellikle soğuk savaş sonrasında suistimale açık bir şekilde tanımlanmış barış ve güvenlik yönelimini reelpolitik reflekslerle kendi çıkarları adına suistimal etme imkânına kavuşmuşlardır. Güvenlik Konseyi’nin çalışma sisteminin ‘şeffaf” olmadığı, sürekli üyeleri arasında görüşmelerin çoğu zaman kapalı kapılar ardında kayıt alınmadan yapıldığı ve bu duruma hukuki bir engel olmadığı gerçekliği akıl alır gibi değildir. Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip sürekli üyeler (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) aynı zamanda kendi topraklarında yaşayan Müslüman azınlıklarla sorunlu olup, İslâm dünyasının bütünleşmesini kendi çıkarları açısından tehlikeli gördükleri de ayan beyan ortadadır.
Mehmed Zahid AYDAR

Cihan Sk. 33/5 Sıhhiye Çankaya/ANKARA
0312 230 65 27 misakdergisi@gmail.com
Copyright © 2025 Karar Basın ve Yayıncılık A.Ş. Tüm hakları saklıdır.
Powered by ucuncukatip