İnanılması Zaruri Hükümlerin Keyfiyeti ve Vahyin Tasnifi
Ehl-i Sünnet ulemasına göre, bir hükmün iman esası olabilmesi için Kur'ân-ı Kerîm’de veya mütevâtir sünnette delilinin bulunması şarttır. Zarûrat-ı diniye terkibi, inanılması mecbûri olan hükümleri ifade için kullanılan bir terkiptir. Kur'ân-ı Kerim’de: “Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, ahiret gününü inkâr ederek kâfir olursa o, muhakkak ki (Sırat-ı Müstakim’den) uzak bir sapıklıkla sapıp gitmiştir” (En Nisâ Sûresi: 136) hükmü beyan buyurulmuştur. Mütevatir olan bir hadis-i şerif’te; “Allah’a meleklerine, kitaplarına peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmenin farz olduğu” haber verilmiştir. Sahih bir imana sahip olmayan insanın; hiçbir ibadeti ve ameli makbul olmayacağı için, imtihanı kazanması da mümkün değildir.. Allahü Teâla’nın, (cc) “Bir de peygamber size ne emir verdiyse onu tutun. Nehyettiğinden de sakının”(El Haşr Sûresi: 7) emrine ihlâsla ittiba eden müslümanların; hem bu dünyada, hem ahirette saadete ermeleri mümkündür.
Dr. Rahmi DEMİRCİ
15.10.2021 13:44
1.146 okunma

İçinde yaşadığımız alemde bir insanın “müslüman” vasfına sahip olabilmesi için; Kelime-i Tievhid’de beyan edilen hakikate kalben iman etmesi ve bu imanını diliyle söylemesi (ikrarı) zaruridir. Dolayısıyla inanılması zaruri olan hükümlerin tesbiti, hayati bir öneme haizdir. Ehl-i Sünnet ulemasına göre, bir hükmün iman esası olabilmesi için Kur'ân-ı Kerîm’de veya mütevâtir sünnette delilinin bulunması şarttır. Zarûrat-ı diniye terkibi, inanılması mecbûri olan hükümleri ifade için kullanılan bir terkiptir. Kur'ân-ı Kerim’de: “Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, ahiret gününü inkâr ederek kâfir olursa o, muhakkak ki (Sırat-ı Müstakim’den) uzak bir sapıklıkla sapıp gitmiştir”(En Nisâ Sûresi: 136) hükmü beyan buyurulmuştur. Mütevatir olan bir hadis-i şerif’te; “Allah’a meleklerine, kitaplarına peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmenin farz olduğu.” haber verilmiştir.(1) Sahih bir imana sahip olmayan insanın; hiçbir ibadeti ve ameli makbul olmayacağı için, imtihanı kazanması da mümkün değildir.

 

Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) din hususundaki her emrine itaat etmek farz, O’na muhalefet etmek haram kılınmıştır. Feteva-i Hindiyye’de:” Mütevatir olan hadisleri inkar eden kimse kafir olur. Bazı alimlere göre meşhur olan hadisleri inkar eden kimse de kafir olur. Ebân b. İsa, “Meşhur hadisi inkar eden kimse kafir olmaz. Dalâlete düşmesinden korkulur” demiştir. Sahih olan kavil budur. Haber-i vahidi, mazeretsiz olarak inkar eden kimse günahkar olur(2) hükmü kayıtlıdır. Usûl kitaplarında, mütevatir hadis şöyle tarif edilmiştir: “Yalan üzere birleşmeleri aklen ve adeten mümkün olamayacak kadar çok kimsenin, senedinin başından sonuna kadar birbirinden rivâyet ettikleri hadistir.”(3) Mütevâtir hadisle sabit olan bu hüküm, iman edilmesi gereken bir hususu ifade ediyorsa, tasdik edilmesi farzdır. Amelle ilgiliyse, onunla amel edilmesi zaruridir. Zira mütevatir haberler âyân menzilesindedir ve bizzat Resûl-i Ekrem’den (sav) işitilmiş gibi kabul edilir.(4) Dolayısıyla ismet, sıdk, tebliğ, fetanet ve emanet gibi sıfatlara haiz olan Peygamberimizin (sav) sünneti, muhkem bir delildir. Allahü Teâla’nın, (cc) “Bir de peygamber size ne emir verdiyse onu tutun. Nehyettiğinden de sakının”( El Haşr Sûresi: 7) emrine ihlâsla ittiba eden müslümanların; hem bu dünyada, hem ahirette saadete ermeleri mümkündür. Meselenin keyfiyetini izah edebilmek için vahiy terimi ve ıstılâhı üzerinde duralım.

 

Hakikatin ve bilginin kaynağında doğru haberin müstesnâ bir yeri vardır. Haber-i sadık kavramı ile vahiy arasındaki münesebet, et ile tırnağın münasebeti gibidir. Allahû Teâlâ (cc) ile peygamberler arasında cereyan eden ve vahiy kavramı ile izah edilen haberleşme hadisesi, insan aklının kavrayamayacağı kadar girift olan bir hadisedir. Dolayısıyla sıradan bir insanın vahye muhatap olması mümkün değildir. Peygamberlere mahsus olan ismet, sıdk, emanet ve fetanet gibi sıfatlar dikkate alındığı zaman; onların (vazifeleri sebebiyle) diğer insanlardan farklı bazı sıfatlara haiz oldukları malûmdur. Akaid kitaplarında vahyin kelime ve ıstılâh manaları üzerinde durulmuş; “Allahü Teâlâ’nın (cc) tebliğini istediği hükümleri ve diğer gaybi haberleri Cebrail (as) vasıtasıyla peygamberine bildirmesinin vahiyle mümkün olduğu ifade edilmiştir.(5) Allahû Teâlâ (cc) Rasûllerine ve nebilerine her istediğini vahiy yoluyla bildirmiş, onlar da bu vahyin gereğini tebliğ ederek, insanlığın rehberi olmuşlardır.(6) Vahiy metafizik bir olay olduğu için hakikatini ancak Allah (cc) bilir. Mâhiyetini ve çeşitlerini, vahye muhatab olan peygamberler müstesna, diğer insanların bilmeleri kolay değildir.

 

Târih boyunca vahyin hakikati, mâhiyeti, çeşitleri ve geliş şekilleri konusunda İslâm âlimleri değişik delillerin varlığını ifade etmişlerdir. Bazı İslâm âlimleri meşrû delilleri dikkate almış, genel anlamda vahy-i metlüv (Kur'ânda yazılı olan ) ve vahy-i gayr-i metlüv olmak üzere ikili tasnifi beyan etmişlerdir.(7) Vahy-i metlûv; lafız ve mânâ olarak inzal edilen, mu’ciz ve tahriften emin olan Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan âyetlerdir. Vahy-i gayr-i metlüv ise, Hz. Peygamber’in (sav) Allah’a (cc) nisbet ederek beyan ettiği hakikatlerdir. Usûl âlimleri bu vahiy çeşidinin lafız olarak değil, mânâ olarak Hz. Peygamber’in kalbine ilkâ edildiğini ifade etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerim’de yer alan vahyin inzalinde; hem lafız, hem ses ve hem de her ikisinin birleşmesinden doğan bir kıraat söz konusudur. Kur’ân’-ı Kerim’in ‘lafız ve mânâ olarak vahiy mahsûlü oluduğu’ konusunda âlimler arasında ittifak vardır. Kur’ân-ı Kerim’de uyku halinde iken nazil olmuş herhangi bir âyet yoktur; hepsi uyanık halde iken gelmiştir.(8) “Şüphesiz ki bu Kur’ân, âlemlerin Rabbi tarafından inzal edilmiştir. Ey Muhammed! Uyaranlardan olman için apaçık Arap diliyle onu Cebrail senin kalbine indirmiştir”(Eş Şuara Suresi:192-195) meâlindeki âyetten anlaşılacağı gibi; Kur’ân-ı Kerîm sadece Cebrail (as) vasıtasıyla indirilen kitaptır. Bunun dışındaki vahyin çeşitleri, mertebeleri, şekilleri üzerinde konuşmak; rasûl ve nebiler müstesna, diğer insanlar için (gaybi keyfiyete haiz olduğu için) mümkün değildir.

 

Kendilerine kitap indirilmeyen, buna mukabil isimleri Kur'ân-ı Kerim’de zikredilen peygamberler de vahye muhatap olmuşlardır. Bu hakikat, muhkem nasslarla sabittir. Sünnet’in vahiy ile olan münasebetini ortaya koyan nasslardan bazıları “Hz. Peygamber’in (sav) her davranışının ve sözünün vahye dayandığını” ifade etmektedir. Aynı mesele ile ilgili âyet ve hadislerden bazıları ise, “O’nun beşerî yönünü” ortaya koymaktadır. Önce sünnet’in vahiy mahsûlü olduğuna işaret eden delilleri kısaca izah edelim: Allahü Teâlâ (cc) Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen şöyle buyurmaktadır: “O, kendiliğinden bir şey söylemez; söylediği ancak kendisine gönderilen bir vahiydir.”(En Necm Sûresi: 3-4) Başta zahiri ûlemasından İbn-i Hazm olmak üzere, İmam-ı Kurtubi ve İmam-ı Hattabi, ‘sünnetin vahye dayandığını’ ifade ederken, bu âyeti delil olarak kullanmışlardır.(9) Bazıları da Sünnet’in bu âyetin kapsamına girmediği, âyette kastedilenin sadece Kur’ân-ı Kerim olduğunu ileri sürmüşlerdir.(10) Ancak âyeti kerimede “kıraat’ (okuma) değil “Nutuk” (söz) kelimesinin yer alması, peygamberin din hususunda söylediği sözlerin vahye dayandığının delilidir. Allah’ü Teâlâ’nın (cc), Hz. Peygamber’e (sav) itaati, kendisine itaat olarak kabul etmesi,(11) Peygamberimiz Efendimiz’e (sav) kesin olarak itaati emretmesi(12) O’nun getirdiklerine ittibâ etme ve nehyettiği şeylerden kaçınma emrini vermesi(13) Sünnet’in Allah’tan gelmiş gayr-i metlüv bir vahiy mâhiyetinde olduğunu göstermektedir.(14)

 

Kur’ân-ı Kerîm’de, Rasûl-i Ekrem’e (sav) kitabın ve hikmetin indirildiği ifade edilmekte ve ‘hikmet’ terimi, defalarca tekrar edilmektedir.(15) Bu kelimenin menşei, lügat mânâsı ve Kur'ân’da geçen şekillerini dikkate alan bazı âlimler, hikmet kavramının sünneti ifade için kullanıldığını ifade etmişlerdir: “Allah Sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve evvelce bilmediklerini sana öğretti. Allah’ın senin üzerindeki lütfü ve inayeti büyüktür.”(16) Bu âyette geçen kitaptan maksad Kur’ân-ı Kerîm, hikmetten maksat da Sünnet’tir. Bu görüşü savunan âlimler arasında Hasan Basrî, İmam-ı Katâde, İmam Yahya b. Ebî Kesîr, İmam-ı Şafiî, İmam-ı Begavî, İmam-ı Kurtûbî ve İmam-ı Kastallânî’yi zikredebiliriz. Hikmetin Sünnet olarak yorumlanması onun vahiyle olan münasebetini göstermektedir.

 

Sahabeden Hz.Abdullah b. Amr (ra) konu ile alâkalı şu hadiseyi nakletmiştir: Peygamberimiz Efendimiz’den (sav) duyduğum her şeyi unutmayayım diye yazıyordum. Kureyş’in ileri gelenlerinden birisi bana: “Sen her duyduğunu yazıyor musun? Hâlbuki Rasûlullah, hoşnutluk halinde de, hiddetli iken de konuşan bir beşerdir” diyerek beni ikaz etti. Ben de yazmaktan vazgeçtim ve durumu Allah Rasûlüne (sav) ilettim. Kendileri: “Yaz, hayatım elinde olana yemin ederim ki (Parmağı ile ağzını göstererek) buradan hakikatten başka söz kesinlikle çıkmaz” buyurdular.(17) Bir başka hadis-i şerifte Peygamberimiz Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Şunu kati olarak biliniz ki, bana Kur'ân-ı Kerîm ve onun bir misli daha verilmiştir. Yakında bazı kimseler çıkacak karnı tok bir halde, rahat koltuğunda oturarak: Şu Kur’ân’a sarılınız, onda helâl olarak ne görürseniz onu helâl kabul ediniz, neyi de haram görürseniz onu haram biliniz diyeceklerdir.” Bu hadiste yer alan ‘Bana Kitap ve O’nun bir misli daha verildi” sözünün zahirinden misli (benzeri) olarak verilenin ayrı ve müstakil bir şey olduğu anlaşılmaktadır.

 

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Hüda’ya veya hevâ’ya tabi olmak, öncelikle kalbe, sonra akla ve duygulara mahsus olan bir ameldir. Dolayısıyla insanın kalbine sahip çıkması ve onu hevâsının tuzaklarından koruması şarttır. İnsanoğlunun arzularını İslâm’a tabi kılması, kalbinde bulunan imanla ilgilidir.

 

Rasûl-i Ekrem (sav) imanın keyfiyetini ve zaruri olan rüknünü şöyle ifade etmiştir: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin olsun ki, arzularını İslâm’a tabi kılmayan kimse iman etmiş olmaz.”(18) Sünnetûllahı hafife alan, risâlet ve nübüvvet vazifesinin keyfiyetini idrak edemeyen bir mükellefin, imtihanı kazanması mümkün değildir. Tevhidin aslı; kitaba ve sünnete sımsıkı sarılmak, hevâya tabi olmaktan ve bid’atten ictinab etmektir.(19) Hesap gününe hazırlanan her mükellefin; Allahû Teâla (cc)’ya ibadet etmek için yaratıldığını ve O’nun hükümlerini infaza memur kılındığını, asla unutmaması gerekir.

 
_______________________
 
(1) Sahih-i Buhari- İst: 1401 K. İmân: 37
 
(2) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- Feteva-ı Hindiyye - Beyrut: 1400 C: 2 Sh: 265
 
(3) İmam El Accac- Hadis ûsulü (Usûl-i Hadis) Beyrut: 1981 Sh: 301
 
(4) İmam Abdülaziz El Buhari-Keşfû’l Esrar- İst: 1307 C: 3 Sh: 688 vd, Ayrıca Molla Hüsrev- Mir’at El Usûl Şerhû Mirkat El Vüsûl-İst: 1308 C: 2 Sh: 8
 
(5) Geniş bilgi için/Bk. Ebû Zehv- El Hadîs ve’l-Muhaddisûn, Sh:12; Ayrıca Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân DiliC:3 Sh: 1525 vd; Prof. Dr. Talat Koçyiğit- Hadis Istılahları Sh: 447
 
(6) Peygamberlerin insanlara doğru yolu bildirdiklerine dâir pek çok ayet vardır. Mesela, bk. Enbiyâ, 21/73
 
(7) Vahiy hakkında daha geniş bilgi için bk. İmam-ı Suyûtî- El İtkân, Sh: 43-44; Ebû Zehv-A.g.e. Sh:12-13; El Kattani- El Mebâhis fi Ulûmil-Kur’ân Sh: 30-31
 
(8) İmam Hattâbî- Meâlimü’s-Sünen- Beyrut: ty C:4 Sh:298; Ayrıca İbn Hazm- El İhkâm-C:1 Sh:108; İmam-ı Serahsî- Temhidû’l Füsûl - C:2 Sh: 97
 
(9) İmam-ı Suyûtî- A.g.e. C: I Sh:106; Ayrıca Ebû Zehv-Ag.e. Sh: 14
 
(10) Bk. İbn Hazm, İhkâm, 1,108; Serahsî, Usûl, II, 97
 
(11) Geniş bilgi için bk./Prof. Dr. M.Hayri Kırbaşoğlu- İslâm Düşüncesinde Sünnet-Ankara: 2002 (6 bsm) Sh: 217-224
 
(12) Bk. En Nisâ Sûresi: 80
 
(13) Bk. Âl-i İmrân Sûresi: 132; En Nisa Sûresi: 59; El Mâide Sûresi: 92; El Enfâl Sûresi: 46; En Nûr Suresi: 54; Muhammed Sûresi: 33; Et Teğâbûn Sûresi: 12
 
(14) Bk. El Haşr Sûresi: 7
 
(15) Bk. İmam-ı Şafiî- Er Risale- Sh: 22
 
(16) Bu âyetler için bk./ El Bakara Sûresi: 129, 151, 231, 151, 269; Âl-i İmrân Sûresi:48, 81, 164; En Nisa Sûresi: 54, 113; El Mâide Sûresi: 110; En Nahl Sûresi: 125; El İsrâ Sûresi: 39; Lokman Sûresi: 12; El Ahzâb Sûresi: 34; Es Sâd Sûresi: 20; Ez Zuhruf Sûresi: 63, El Kamer Sûresi: 5; El Cum’a Sûresi: 2
 
(17) Sünen-i Ebû Dâvûd-İst: 1401 K. İlim- B. 3
 
(18) İbn-i Kesir- Tefsirû’l Kur'ân’il Aziym- Beyrut: 1969 C: 3 Sh: 490. Ayrıca İmam-ı Nevevi- Nübüvvet Pınarından Kırk Hadis- İst: 1992 Marifet Yay. Sh: 397
 
(19) İmam-ı Serahsi- El Mebsut- Beyrut: ty C: 1 Sh: 3
...
Yorum Ekle
Adınız :
Başlık : Yorumunuz :
Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
YAZARLAR
...
...